9 Mart 2015 Pazartesi

AMSTERDAM'DA YAŞANANLAR ORADA KALIR


Amsterdam  adrenalini yüksek, içinde her türlü çılgınlığı barındıran  kanalları, masalsı evleri ve sunduğu eğlence alternatifleriyle sürprizli bir şehir.


Amsterdam sokaklarında dolaşırken kendimi çok rahat hissettiğim şehirlerden. Özgürlükler diyarı olması bu şehri algımda taçlandırırken masalsı kanalları, dokusuna platomsu atmosfer  katan mimarisi, ilginç sosyal yaşamıyla her zaman gidilesi bir yer benim için.






Amsterdam’a birçok defa giderek, farklı evlerde kalıp günlük yaşamın içine girme şansım oldu. Kahve rengi tuğlalı, üçgen çatılı oyuncak görünümlü evlerde kaldım, bahçelerini suladım, kahvaltılar ettim, balık yemekleri yedim, partilere hatta düğüne bile katıldım.  





Hollanda`lılar genelde çok toleranslı ve açık sözlüler. Eğitim, sosyal yaşam ve sağlık sisteminde sorunlarının olmaması  pozitif enerjili olmalarında doğrudan etkili bence.




Önyargılı oldukları dikkatimi çeken konu ise  ‘Marokan’ dedikleri Fas’lılar. Kriminal olayların artmasının sebebinin Faslılar olması pek hoşlarına gitmiyor. Sadece Hollandalılar’ın değil, burada yaşayan yabancı memleket vatandaşları da aynı hissiyattalar. Yaşlı nüfusun çoğunlukta olduğu Hollanda’da ekonomi  iyi seviyede. Tarım, hayvancılık, denizcilik, altın ve elmas rezervleri sayesinde Avrupa’nın ekonomisinde güçlü rol sahibi.  Hollandaca dilbilgisi ve  cümle kuruluş biçimi olarak Almanca ile hemen hemen aynı. Almanca bilen bir insan için, öğrenmek daha kolay oluyormuş. Çoğu kelimeler birbirine benziyormuş. Sadece g harfini Hollandaca konuşurken gırtlaktan söylemek gerekiyormuş.


12. yüzyılda Amstel Nehri kıyısında bir balıkçı kasabası olarak kurulan, daha sonra zamanla Avrupa’nın en önemli liman kenti olan bu şehre adım atar atmaz soluğu Çiçek Pazarı’ında (Bloemenmarkt) alıyorum. Bir yandan alışveriş yaparken, bir yandan da fotoğraf çekiyorum. Envai renkte çiçekler, bonzai’ler, adını ilk kez duyduğum bitkiler, minyatür meyve ağaçları beni kendimden geçiriyor. Buradan aldığım küçücük saksılarda küçük çilek bahçesi yetiştirmişliğim vardır. Hatta minnacık bir kapsülden büyüttüğüm ve şimdi Alaçatı’daki evimin bahçesinde seyrine doyamadığım ayçiçeğim bu pazarın mahsuludür.



Avrupa’nın en büyük çiçek ihracatçılarından biri olan Hollanda’da sabah kesilen çiçekler, öğleden sonra kıtanın büyük şehirlerinde satışa sunuluyor. Osmanlı’dan hediye olarak gelen lale ise sadece vitrinleri değil şehrin akciğeri olan geniş parkları da mayıs ayından itibaren renklendiriyor. Yaz-kış ve bahar aylarında burada bulunduğum için her mevsimin sunduğu tadın ayrı olduğunu ve mevsim ayırt etmeksizin yaşanması  gerektiğini rahatlıkla söyleyebilirim. İlgilenenler için, kraliçenin doğum günü olan ve büyük eğlencelerin olduğu 30 Mart tarihi de ilginç olabilir.




Çiçek Pazarı’nın hemen yanında şehrin gece hayatının hareketli noktalarından biri olan ve adını ünlü ressam Rembrandt’dan alan meydan bulunuyor.
Derli toplu bir rota çizmek gerekirse, şehri keşfetmenin çok kolay olduğunu belirtmeliyim. Önce Ana Tren İstasyonu’nu (Centraal Station) arkanıza alın. Ardından çok sayıda büyük mağazanın yer aldığı, aynı zamanda kanal turu yapan teknelerin kalktığı iskelelerin olduğu Damrak’tan geçip biraz yürüdükten sonra Kraliyet Sarayı ve güvercinleriyle ünlü Dam Meydanı’na ulaşıyorsunuz.
Amsterdam’da Rembrandt, Van Gogh gibi dünyaca meşhur ressamların birbirinden çarpıcı eserlerini çıplak gözle görme fırsatı yakalıyorsunuz. Özellikle Rembrand’ın en önemli eseri kabul edilen, ışık kullanımı harikulade devasa ”Nightwatch - Gece Bekçisi” tablosu inanılmaz etkileyici. 



Ayrıca Rembrandtplein’da bu tabloda tasvir edilmiş karakterlerin heykellerinin dizildiği küçük bir meydan var ki onu da görmelisiniz.  Müze olarak oldukça geniş bir koleksiyona sahip olan Rijksmuseum, Van Gogh Müzesi, Rembrandt Evi, Anne Frank Evi’i de es geçilmemeli. Ayrıca Bira Fabrikası ve Müzesi ile Seks Müzesi de turistlerce yoğunlukla ziyaret edilen müzelerden. Hollanda Ulusal Müzesi ve Modern Sanatlar Müzesi de yine bu bölgede yer alıyor.
Sayıları fazlaca olan sanatsal ve tarihi eserlerin sergilendiği müzelerin yanında Nemo Bilim Müzesi, İşkence Müzesi, ünlü kişilerin balmumu heykellerinin olduğu Madam Tussaud  gibi girişi 3 Euro’dan 20 Euro arasında değişen birçok başka alternatif de bulunuyor.

Her şey serbest ve özgür!
Şehri dolaşırken Erotik Müze ve Haşhaş Müzesi tabelaları dikkatinizi çekecek, şaşırmayın. Bol miktardaki ‘Sex Shop’lar cinsellik konusunda sınırların ne kadar zorlanabileceğini, fantezilerin uçsuz bucaksız dünyasını gözlerinizin önüne serecek. Bu arada şehirde 350 civarında ‘Coffee Shop’ bulunuyor. Girişlerinde Bob Marley resimlerinin olduğu bu kafelerde size mönü getiriyorlar ve istediğiniz tür sigarayı seçebiliyorsunuz. İçki servisinin olmadığı bu mekanlarda haşhaşlı kek alternatif olarak sunuluyor. Özgürlüğün nimetlerinden istifade etmek için bu kafelere koşan turistler kekleri birer birer midelerine indirirken neler yaşayacaklarını da merak ediyorlar. Kekler etkisini göstermeye başladıkça, faklılıklar da hissediliyor…
Dünyanın dört bir yanında yasak olan şeyler, Amsterdam’da günlük hayatın bir parçası halini almış durumda. Yani bir başka deyişle, her şey serbest ve yasal.








Diğer bir ‘geniş’ özgürlük alanına Red Light District’te rastlayabilirsiniz. Her liman şehrinde olduğu gibi, Amsterdam'da  bir arz-talep dengesi yüzyıllar öncesinde kurulmuş. Şehre ticaret için gelen gemilerden inen gemicilerin cinsel ihtiyaçları için ilk durakları bu bölge olurmuş. İşte bu sistem halen sürüyor. Red Light District’de seks serbest. Birbirinden güzel kızlar, kapılarında kırmızı ışıklar yanan camlı, küçük dükkanlarda  kendilerini sergiliyor ve talebe karşılık veriyor. Bu bölge ve yapılan faaliyetler de aynı ‘coffee shop’larda olduğu gibi yerel idare kontrolünde ve tamamen yasal.
Red Light District’te meydan tarafından girip arka tarafına doğru yürüdüğünüzde geniş bir caddeye çıkıyorsunuz. Burada da birçok kırmızı ışıklı odalar, peep show’lar  ve ‘tiyatro’ diye geçen seks show’lar var.

Dünyanın ‘Gay Başkenti’ unvanına da sahip şehirde, aynı cinsten kişilerin evliliği çok uzun yıllar önce kanuni olarak resmileştrilmiş. Gay müşterilere hitap eden yüzlerce otel, restoran, bar, kulüp, sauna ve dükkan, şehrin dört bir yanına dağılmış. Bu işletmeleri diğerlerinden ayıran en büyük özellik ise girişlerinde bulunan Gökkuşağı Bayrağı. Bu bayrağı gördüğünüzde nasıl bir eşikte durduğunuzu daha iyi idrak ediyorsunuz. Girmek ya da girmemek ise tamamen cinsel tercihle ilintili...





Katıldığım bir nikahın atmosferi bugüne kadar katıldıklarımdan hayli farklıydı. Amsterdam’ın içinde, eskiden kraliyet ailelerinin atlarının barındığı ahır, şimdilerde nikah salonu olarak kullanılıyor. Hem de o yıkık, dökük orijinal haliyle… Nikah kıyıldıktan sonra da ahırın bahçesinde yapılan kokteyl -ki kokteyller genelde sıkıcı olur- hiç bitsin istememiştim.





Gece hayatı

Amsterdam’da gece hayatı, şehrin ve insanların özgür ve sınırsız tarzına uygun bir eksende hayat buluyor. Farklı tarzlarda öneri olarak Escape, Sinners, Mazzo, Arena, Amstel, Exit ve Only Gays’i sıralayabilirim.


Escape, 1987’den beri Hollanda’nın gece hayatını süsleyen bir mekan. Işıklandırma, dekorasyon ve multi medya, görsel ve ışık efektli gösterileri ile gençlere hitab eden eşi bulunmaz bir klüp. Dj’lerin haftalık programlarla house ve tekno müzikleri ile insanları coşturan en büyük ve popüler mekanlardan biri. 2000 kişi üzeri kapasiteye sahip.
Sinners, Rembrandtplein’ın yanında 3 katlı, şık bir yer. Müzik tarzı R&B. Mekanda 3 değişik atmosfer yaratılmış, Moulin Rouge, mistik ve disko. Mekan çok büyük değil fakat bir sürü ayna ve farklı dekorasyonu ile kusursuz bir iç dizayna sahip. Hafta sonu boyunca DJ’ler ile mükemmel bir eğlence sunuyor.

Mazzo şehrin en eski gece klübü, avant-garde video gösterileri ile en gözde mekanlardan. Ufak ve sıcak atmosferli klüpte, house müzik, latin ritimleri, elektro gibi farklı farklı müzikler dinleyebilirsiniz. Mekan muazzam bir müzik sistemine sahip. Giriş 10 Euro.
Arena’nın mutlu kalabalığı, rock, house ve tekno, şen öğrenciler ve otel misafirleri bu gece klubünde. Klüp 100 yaşını geçmiş eski bir kilisenin içinde yer alıyor. Orijinal hali büyük ölçüde korunmuş. Hafta sonları, lokal ve yabancı Dj’ler eşliğinde güzel bir gece için ideal bir mekan.

Ufak sıcak bir atmosfere sahip. Değişik DJ ve müzik tarzları, think speedgarage, 2-step, R&B-klasikleri vs. Kapıda giriş rahat, belirli bir kıyafet zorunluluğu yok.
Amstel istasyonunun yanında 5000’nin üzerinde kapasitesi ile Amsterdam’ın mega klübü. Geniş ve ferah iç dizaynı ile organic şekillerde düzenlenmiş oval barlar, yuvarlak duvarlar, ve kocaman bir dans pisti. Rahat kanepe ve koltuklarla donatılmış bir balkon. İkinci kat ise rahatlama yeri. Bir ‘lounge’ mekanı.

Exit üç katlı, geniş dans pistleri ile modern bir gay gece klübü. Muazzam, insanları tamamiyle farklı bir dünyaya taşıyan ışık efektleri ile en son dinlenilen müzikleri bir araya getiren eşsiz bir mekan. Pazartesi saat 23.00’dan Pazar saat 4.00’a kadar  açık, giriş ücretsiz.
Eylül 2006’da  açılan XtraCold barda, buz bar bölümün girişinde size kalın bir kış montu ile termal eldivenler veriyorlar. Çünkü içerideki derece sıfırın altında yediyi gösteriyor. İsminden de anlaşılacağı üzere içerideki her şey buzdan yapılmış; bar, duvarlar, masalar, sandalyeler hatta bardaklar bile! Göz alıcı güzellikteki heykeller, şömine ve hatta buzdan yapılmış Marilyn Monroe heykeli görülmeye değer. Bu bölümde farklı bir ışıklandırma sistemi kullanılıyor, ışıklar sürekli değişiyor ve her değişimde kendinizi farklı bir yerde hissediyorsunuz.



Mekanın yaratıcılarından Wilfred Hunsel ve Robert van Duuren ateşin ve suyun insanları en çok cezbeden elementler olduğu fikrinden yola çıkarak her iki element arasındaki zıtlığı vurgulamak üzere bu mekanı hayata geçirdiklerini söylüyorlar. XtraCold Buz Bar’a giriş ücreti 15 Euro. Fiyata ilk içecek, sizi sıcak tutacak kış montu ve eldivenler dahil.
Eğlenceli bir gece geçirmek isteyenler Red Light District’deki iki katlı ‘Only Gays’ bara mutlaka bir göz atmalı. İki ayrı pistte genelde tekno ve hareketli müzik tarzı ile her kesimden insanı ağırlıyor. Erken gidin!

Çiçek Pazarı’nın civarındaki gay barların yoğunlukta olduğu sokağa da gitmenizi öneririm. İçlerine girmeseniz bile sokağın eğlence ve ahvaline bakmalısınız, eğlence gerçekten çok coşkulu oluyor.
Hollanda, toplum baskısının olmadığı, devletin yatak odalarını kişilerin kendi özgürlüklerine bıraktığı,  alışkanlıkların, cinsel tercihlerin ve fantezilerin kişinin kendi mahremiyeti olarak algılandığı örneği olmayan bir ülke. Avrupalı; alımlı, özgürlükçü, fütursuz ve eğlence düşkünü ama içinde öz değerlerini koruyan, kendine özgü doğal güzelliklerini yaşatan bir dişi gibi geliyor bana.

Volendam  kasabası ve diğerleri
Amsterdam’a gitmişken, yüzölçümü 41 bin metre kare yani; Konya ilimiz kadar olan bu ülkeyi dolaşmanızı tavsiye ederim.



Edam, Volendam, Rotterdam, Purmerend gibi Amsterdam’ın dışındaki kasaba ve şehirlerde sakin, balıkçılık, peynircilik ve tarımın hakim olduğu bir yaşam şekli var. 
Buralardaki yemyeşil bahçeli oyuncak gibi evlerin içleri de çok bakımlı ve ev sahibinin zevklerini yansıtıyor. İklim nemli olduğu için dört mevsim yemyeşil ve rengarenk çiçeklerle bezeli… Hele Volendam’daki evlerin pencerelerinin güzelliklerini unutmak mümkün değil. Perdeler, saksı çiçekler, aksesuarlarla birbiriyle yarış eder gibi burada yaşayanlar.




Evleri ve bahçeleri konusunda çok hassaslar ve gerçekten mesai harcıyorlar. Bahçesinin bakımını herkes kendi yapıyor. Kapı  önlerinin temizliği, çöplerin toplanma kuralları gerçekten şaşkınlık yaratıyor. Herkesin bisikleti, ya da vespası var. 60 yaş üstü kadınlar bile trafiğin bisiklet kullanımına uygun düzenlenmesinden dolayı ulaşımlarını rahatlıkla pisiklet ya da Vespa ile yapıyorlar.
Eski balıkçı kasabası olan Volendam’da tarihi evler ve liman, küçük bir ada olan Marken’i gezerken dünyaca ünlü peynir fabrikasını da görün.

Den Haag, maket şehir Madurodam, Rotterdam, Schevningen, ve çinileri ile dünyaca ünlü Delft Blue da atlanmaması gereken yerler arasında.


Kanal boyu evleri, müzeleri, civarındaki köyleri, kasabaları, peynirleri, bisikletleri, köprüleri, kırmızı fenerli evleri, uyuşturucuların serbestçe satıldığı ‘Coffee Shop’larıyla çılgınlıkta sınır tanımayan şahsına münhasır tarihi ama modern bir mozaik!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder